Türkiye’nin havası soğuk insanları sıcak olan Erzurum’un Oltu ilçesinin Narman (Ünlükaya) köyünde doğdum.Babamın işleri nedeniyle üç yaşında bir dünya markası olan Kocaeli’nin Körfez ilçesine bağlı, gördüğüm en güzel sahil kasabası olan Hereke’ye taşınmak zorunda kaldık.Tüm hayatımı Hereke ve çevresinde geçirmeme rağmen eşimin dediğine göre tam bir Erzurum’luyum.
İlkokula şirin Hereke’miz de başladım.İlkokul ikinci sınıfta yani sekiz yaşımda eve katkım olması ve bir iş öğrenmem nedeniyle dünya markası olan Hereke İpek Halı atölyesinde derslerimden arta kalan zamanlarımda çalışmaya başladım.Şimdi etrafınıza bakıp sekiz yaşında çocuğun çalışmasını hayal edin.O günden hatıra, yamuk kalan sağ işaret parmağıdır.30 yıl önce gerçek bir Erzurum’lunun kızı olarak okula gitmenin zorluğunu şimdiki jenerasyona anlatmam çok zor.Arkadaşlarım bütünlemeyle okulu geçince aileleri seviniyordu,ben takdirle geçmeme rağmen ailem mahalle baskısıyla üzülüyorlardı.Bu nedenle liseden sonra Hereke’nin ekmek kapısı ipek halının tüm inceliklerini öğrenmek için çalışmaya başladım.
Altı yıl çalıştığım ipek halı işinde halının tüm inceliklerini öğrendim.Halının desenini çıkartmaktan,halı çözmeye,ipek satışına,halı satışına her şeyi öğrendim.Yirmi yaşında, iki yüz tezgah ve üç yüz kızdan sorumluydum.
Çocukta yaparım kariyerde sözüne güvenip de bu zaman içinde evlenip bir kız çocuğum olmuştu.Yeri gelmişken onların zamanından çalıp işime ayırdığım zamanlar beni destekledikleri için onlara teşekkür ediyorum.
Herhangi bir yerden veya her yerden başlayabiliriz.Yeter ki orada bir değişim olsun ve bu benimle başlasın diyerek 1990 yılında kendi işimi kurmanın zamanı geldiğine karar verdim.Kızımın adını vererek Beril Tuhafiye mağazamı açtım.Hereke’de on iki metre kare olan mağazamda raflar emanet,sobam emanetti.Daha önce ticari geçmişim olmadığı için banka çekim yoktu.Tabi ki paramda yoktu.Mallarımı arkadaşlarımızın tanıdığı yerlerden ve benim gözümdeki ışıktan alarak mal alıyordum.Mağazamı açar açmaz Türkiye’nin en büyük ev tekstili toptancısına aracılar koyarak kampanya yapmaya ikna ettim.Sonradan öğrendiğime göre,on bin nüfuslu Hereke’de, İzmit merkez’de ki kanpaya dan fazla satmıştım.Gece gündüz çalışıyordum.Kampanya başlangıçlarında sabaha kadar malları yerleştirip,sabah hiç uyumadan mağazamı açıyordum.
Mağazamı açtıktan üç ay sonra yeni piyasaya giren Yataş bayii olmaya karar verdim.Yirmi iki yaşında bayilik görüşmesine kardeşimi alarak gittim.Satış müdürü beni süzüp kimin için istediğini sorduğunda,kendim için cevabını alınca çok şaşırmıştı.Bayilik görüşmesine gelen kişi mağazayı görünce çok şaşırdı.Yatak kadar bir mağazaydı.Konsepte uymuyordu.Fakat ben Yataş bayisi olmak isteğimi o kadar net ve kararlılıkta anlattım ki gelen kişi mağazamı olması gereken büyüklükte gösterdi.Hereke bir markaya kavuşmuş,ben de bayi olmuştum.O zaman bunlar çok önemliydi
İki yıl sonra 1992 yılında Yarımca / Körfez de ikinci Yataş mağazamı açtım.Otuz metre kare olan mağazam o günün en şık ve en cici Yataş mağazasıydı.Bu otuz metre kare dükkanımda yaptığım satışı şu an bile ne Türk lirası olarak ne de Amerikan doları olarak satamıyorum.İşlerim çok iyi gidiyordu.Ben çalışmayı seviyordum.Doğru zamanda doğru yerdeydim.Türkiye’nin unutulmaz krizi olan 1994 krizinden bile büyüyerek çıkmıştım.
Gençken bilgi ağacı dikelim ki,yaşlandığımız zaman gölgesinde barınacak bir yerimiz olsun düşüncesiyle büyümek istiyordum.Kadın başına ticaret yapmanın zorluklarına göğüs geriyor,şartlarımı zorluyordum.1997 yılında Tütünçiftlik / Körfez de ilk E-5 üzerindeki Yataş mağazasını açtım.Benim de 350 metre karelik en büyük mağazamdı.Çocuklar gibi sevinçliydim.Artık mağazalarımı açmaya milletvekilleri ve belediye başkanları geliyordu.Rüya gibi bir şeydi.İnsanın küçük şeylerde mutlu olması gerektiğine inanan biri olarak mutluluktan uçuyordum.Çok çalışıyor,daha çok çalışmam gerektiğine inanıyordum.
Hepimizin unuttuğu deprem gerçeğiyle 17 Ağustos’ta tanıştığımızda çok zor günler geçirdim.Deprem bölgesinde olmamız nedeniyle müşterilerimin yarısı ölmüş,yarısının da evi yıkılmıştı.Hepsine rahmet okuyarak hakkımızı helal etmiştik.Bu olay bende yeni bir iş sahasına girmem gerektiği düşüncesi oluşturdu.2000 yılında Axa Oyak sigorta acenteliği alarak Yataş bayiliği yanında sigortacılığa başladım.Yeni bir iş,yeni ufuklar,insanlara yardımcı olmak hazzı beni yeni işimi çok sevmeme neden oldu.
İki şirket sahibi bir kadın olarak başarılı olmanın sınırlarını tam olarak koymuş değilim.Kim neye göre başarılı.Ben şu an da hayal ötesi bir yerdeyim.Güler Sabancı milyon dolarlık ihracat yaparak başarılı olur.Ben yirmi sene önce ticarete başladığım zaman, sıfırdan başladığım için o zaman hayal edemeyeceğim şeylere kavuştum.Hiçbir zaman şöyle arabam olsun,böyle evim olsun diye çalışmadım.Ben çalışmayı seviyorum.Çalışınca para kazanacağımı biliyorum.Kendime,aileme,eşime,dostuma,yardıma muhtaç olanlara yardımcı olmak için çalışıyorum
Bugün hız temposu yüksek pazarlar öngörülemez biçimlerde gelişmekte ve öngörülemez sonuçlar getirmektedir.Şimdi ki hedefim bu sene İzmit’te,seneye İstanbul’da sigorta acenteliği açıp iki şirketimde de milyonerler kulübüne girmek.Gençler riske girmeyen ilerleyemez.Kaplumbağa bile ilerlemek için boynunu dışarı çıkarmak zorundadır.
Para gerçek zenginlik değildir.O sadece ihtiyaçların giderilmesine vasıta olduğu için değerlidir.Bir çölün ortasında hararetten yanan bir insan için birkaç damla soğuk su,bir torba altından çok daha değerlidir.Çok küçük yaşta başladığım çalışma hayatımda bugün geldiğim nokta,mutlu bir evim,başarılı olduğuna inandığım hayal ötesi bir çalışma hayatım var.Bugüne gelmeme destek olan herkese her zaman sevgiyle ve şükranla teşekkürlerimi sunuyorum.
Bütün kainat birbirine sevgiyle bağlanmış,
Sevgini vermesini öğren,çünkü gönlün anlasın ki,
Hepsine yer varmış,
Sevgisiz insandan,dünya,unutma ki korkarmış…